
Herkese selam,
Bu sefer girişimi biraz farklı yapmak istedim. Son üç yazımın giriş kısmı birbirine fazlasıyla benzemeye başlayınca içten içe rahatsız oldum. Son zamanlarda içimde yazı yazma isteği o kadar yoğunlaştı ki, geceleri uykumda bile bu düşüncelerle uyanır hale geldim. Kendi yazılarımı özgürce paylaşmak için bir site kurmuş olmam da bu hissi normalleştiriyor sanırım.
Bugün konudan konuya geçiş yapacağım, çünkü kendimi fazla açıklama yaparken bulunca zaman kaybetmiş gibi hissediyorum. Açıkçası bugün biraz huzursuzum. Çoğu günün aksine dışarı çıktım ve bu beni rahatsız etti. İnsanlara baktığımda, yanlarında onları dinleyen, paylaşımda bulunan kişiler olduğunu görmek beni fazlasıyla soyutlanmış hissettirdi.
"Bak bak, Ahd mutlu insanları kıskanmış." diyorsunuz belki ama mesele kimsenin mutluluğunu kıskanmak değil. Asıl mesele, kendi mutluluğumu ya da derdimi paylaşabilme yetimi yitirmiş olmak. Bu yıl 26 yaşımı geçtim, 27'ye doğru ilerliyorum. Bugüne kadar hep hedeflerim vardı, onlara odaklandım. Fakat çoğu beklentim gibi çıkmadı. Bir yandan da "yaşamadan yaşlanmış" gibi hissediyorum.
Toplumsal baskıların da etkisi büyük. "İşin var, yolunu bulmuşsun, neden hâlâ bekarsın?" sorularıyla sık sık karşılaşır oldum. Evlenmekten çok daha fazlası bu. Kendi kafamdaki ideal standartlara göre yaşıtlarım çoktan bazı şeyleri aşmışken, ben hâlâ geleceğe dair kaygı duyuyorum. Oysa insan kendini gerçekleştirdiğinde, bir sonraki hedef için doğal bir boşluk yaşar, bu boşluğu da yeni hayallerle doldurur. Belki de içten içe gelecek nesile sahip çıkma arzusu da insanı hayatta tutan temel duygulardan biridir.
Bu yazımı okuyan genç arkadaşlara bir tavsiyem olacak: Fazla beklenti içine girmeyin. Hedefleriniz olsun elbette, ama anı kaçırmayın. Yoksa bir gün siz de Ahd gibi "ulan on sene öncesine dönsem" demeye başlarsınız. Zaman geçtikçe geçmişe dair pişmanlıklar da çoğalıyor. Bir zamanlar bu sözlere gülerdim ama meğer doğruymuş.
Bugün içimdeki huzursuzluk daha çok çevremden kaynaklanıyor. Eskiden bu tür düşüncelerden kaçmak için kendimi bir şeylerle oyalardım, ya da başkalarının problemlerini dinlerdim. Şimdi bakınca, onların dertlerine çözüm bulmak da bir nevi terapiymiş.
İnsanın kendi dikenini kazık gibi hissetmesi, kendine acıması... Belki ezikçe geliyor kulağa ama bir o kadar da insani. Bu yazıyı yazarken düşündüm; ya tüm bunların farkında değildim, ya da farkındaydım ama ifade edemiyordum. Sanırım ikincisi daha doğru.
Hayatta işe yaradığınız sürece insanlar sizi yalandan da olsa dinliyor. Bunu fark ettiğinizde, yalnızlığı daha çok hissediyorsunuz. Bu yazıyı yazdığım kişisel web sitemde "acaba yayınlamasam mı?" diye düşündüm ama kendime dürüst olmak adına yayınlayacağım.
Eskiden dost dediğim, sevdiğim, değer verdiğim pek çok insan vardı. Şimdi, burada ifade ettiğim birçok düşüncemi yalnızca kendime saklıyorum. Beni hâlâ sevenler, değer verenler olduğunu bilsem de zamanla bağların sadece anılara dönüştüğünü görmek insanı derinden sarsıyor.
Kıssadan Hisse
Hazır saf ve mutluyken, hedefler uğruna kendinizi fazla kasmayın. Hâlâ çevrenizde sizi dinleyen, yanınızda olan insanlar varken onların kıymetini bilin. "Bu Ahd ne diyor ya, hiç mi kimsesi yok" diye üzülen hassas kalpler için söyleyeyim: Ahd sadece biraz duygusal. Abarttığı kadar yalnız değil. Sadece kendi kabuğuna çekilmiş ve çıkmakta zorlanıyor. Eminim bu moddan yakın zamanda çıkacaktır.
Bir sonraki yazının konusunu sizlerin belirlemesini istiyorum. Yorumlarda ne hakkında yazmamı istediğinizi belirtin. Böylece farklı bir kapanış yapmış olayım.
Görüşmek üzere...
Yorumlar
1Sohbete katılın
Yorum yapmak için lütfen giriş yapın veya kayıt olun.